24 Eylül 2016 Cumartesi

Çocuklara Kitap Okuma Alışkanlığı Kazandırma


         Anne babalar çocukların ilk örnek modelleridir yani çocuk gelişiminde bir çok davranışın sebepleri arasında rol modeller ele alınır. Çocuklar modellere bakarak fiziksel ve sosyal rollerini oluştururlar.  Çocuğun kitap okuma alışkanlığını kazanmasında da en önemli etkenlerden bir tanesi çocuğun örnek aldığı anne babadır.
         Milletçe kitap okuma alışkanlığımızın pek fazla olmadığını üzülerek söylemek zorundayım. Ama çocuğumuza kitap okuma alışkanlığı kazandırabileceğimiz de kaçınılmaz bir gerçektir. Nasıl mı?
        Çocukların hayal dünyası biz yetişkinlerinkinden daha geniştir. Özellikle 3-5 yaş grubu çocuklar oyunlarında hayali arkadaşları ve oyuncakları ile konuşur. Bu davranışı o yaş grubu için canlandırmacılık olarak nitelendirilir. Hayal dünyalarını daha da zenginleştirmek için onlara yardımcı olabiliriz.
        İlk olarak dikkatlerini çekebileceğiniz bol resimli ve basit cümlelerle anlatılan kitaplar alın. Çocuğunuzun da kabul edeceği belli saatlerde onu kucağınıza oturtup kitap okuyun. Çocuğunuzun bu süreçte hareketlerini gözlemleyin. Kitabın dikkatini çekmesi için bazı noktalara vurgu yapın. Okuma bittikten sonra anlatılan hikaye ile ilgili basit sorular sorun. ''Hikayedeki kahramanın yerine sen olsaydın ne yapardın?'' şeklinde sorular sorarak onun hayal gücünü arttırmaya çalışın. Kitapçıya gittiğinizde onun kitap seçmesine izin verin. Bu şekilde çocukların kitaplarla tanışmasına yardımcı olabilirsiniz.
       Okul çağına gelen çocuklar da durum biraz daha farklıdır. Artık çocuğun rol modeli öğreteni olmuştur. Ailede başlayan kitap okuma okulda arkadaş ortamında ve öğretmen gözetiminde farklılık gösterebilir. Bu noktada ilk yapılacak şey öğretmen veli görüşmesidir. Çocuğun ilgi alanları tespit edilip ona uygun kitaplar tavsiye edilir. Sınıf ortamında kitap okuma saatleri ayarlanabilir.
       Evde ailecek kitap okuma saatleri belirlenip o saatte evdeki tüm bireylerin kitap okuması sağlanır. Çocuğun ebeveyni ile birlikte kitap okuma saati aidiyet duygusunu arttırdığı gibi sorumluluk kazanmasını da sağlar.
      Okumayı yeni öğrenen bir çocuğun etrafında gördüğü bütün yazıları okumaya çalışması normal bir davranıştır. Doğru okuduğu zaman  çocuğunuzun çabasını destekleyen '' Çok iyi bir okuyucusun,'' şeklinde sözler söyleyin.
      Okuduğu kitaplarla ilgilendiğinizi gösteren sözlerle onunla ilgilendiğinizi gösterin.'' Merak ettim sonra ne olmuş.'' Ya da '' Bana kitap okuman beni çok mutlu eder'' gibi sözlerle onu kitap okumaya teşvik edebilirsiniz.
      Arada sırada çocuğunuzla birlikte kitap fuarlarına, kütüphanelere gidin. Çocuğunuzun yanında kütüphaneye üye olun kendisinin de olabileceğini ve buradan kitap ödünç alabileceğini belirtin.
 Aynı zamanda  eve bir kitaplık alıp çocuğunuzun  kendi kütüphanesini oluşturmasına yardımcı olun.       Çocuğunuzun özel günlerinde ona kitap hediye edin. Örneğin karne hediyesi olarak kitapçıya götürüp istediği kitabı seçebileceğini belirtin.
      Kısacası kitap okuma alışkanlığını kazandırmak için anne babalara ve öğretmenlere çok iş düşmektedir. Unutmayın ki kitap okumak çocukların dikkatini arttırdığı gibi  hayal gücünü ve kelime dağarcığını da geliştirir.
                                       '' Kitapsız büyüyen çocuk, susuz yetişen ağaca benzer''

 

3 Eylül 2016 Cumartesi

ERGENLERLE AİLE İÇİ İLETİŞİM

          Gözlerimizi kapatıp önümüzde uzun bir yolun uzandığını yolun sonunda da bacasından dumanlar tüten evimiz olduğunu  düşünelim. Bu yolun bazı yerlerinde çamurlu su birikintilerinin, bazı yerlerinde papatyalar ve çimenlerin,  bazı yerleri keskin çakıl taşlarının bazı yerlerinde de deniz kumunun olduğunu ve yolu yalın ayak geçmemiz gerektiğini düşünelim. Yolun başında durup ne olacak ki rahatlıkla geçerim diye düşünen kişi de siz olun. Hızlı adımlarla başlayan yürüyüş çamurlu suların ayağınıza bulaşmasıyla kızgınlığa, çimenler ve çiçeklerin arasında adım atarken yüzünüzde kocaman bir gülümsemeye, çakıl taşlarının ayağınıza batmasıyla canınınızın acımasına ve deniz kumunun yumuşaklığı da hayal kurmanızı sağlasın. Yolun sonunda ayaklarınıza baktığınızda yolun ayaklarınızda bıraktığı izleri görebildiniz mi? İşte hepimiz bir zamanlar başında durup kolaylıkla geçebileceğimizi düşündüğümüz bu yoldan acısıyla tatlısıyla geçtik.  Çevremizdeki insanlar özellikle anne ve babalarımız nereden geçersek daha hızlı yol alabileceğimizi ve ayaklarımızın acımayacağını söyleseler de yine aklımıza koyduğumuzu yaptık. Yolun başında başlayan, acı çeksek bile sırf gurur yaptığımız için sesimizi çıkarmadığımız, bastığımız her adımda bize farklı duygular yaşatan bu yol bizim ergenlik dönemimiz oldu.

       Bu seferki yazım da Ergenlik Döneminde yaşanılanlar ve Ergenlerin aile içi iletişimini ele alacağım.
       Toplumsal açıdan bakarsak ergenlik dönemi iklimlere, toplumlara, eğitim seviyesine, sosyoekonomik duruma.... vs. göre değişebilmektedir. Peki bir çok alandan etkilenen bu dönem nedir? Tanım olarak baktığımızda çocukluk ile yetişkinlik arasındaki geçiş dönemidir Ve ortalama 12-21 yaş arası olarak sınırlandırılabilir. Ancak bu sınır önceden belirttiğim bir çok sebepten dolayı esneklik göstermektedir.
      Yaklaşık on yıldır orta okul ve lise grubu gençlere rehberlik yapmaktayım. Çevredeki bir çok insanın bu da sorun mu diyerek hafife aldığı  ama ergen için içinden kolay kolay çıkılamayacak kadar büyük bir çok alanda rehberlik görüşmesi yaptım. Ergenlerin en büyük sorununun ne olduğunu söylemek gerekirse Ailelerinin Kendilerini Anlamamaları olarak bir başlık altında toplayabiliriz.
      En başta da söylediğim gibi ergenlik döneminin uzun yolunda ebeveynler koruyuculuk iç güdüleri ile onlara göre çocuk biz rehber öğretmenlere göre genç dediğimiz ergenleri kendi üsluplarıyla koruma altına almaya çalışmaktadır. Bunu yaparken de her ebeveyn kendine göre bir üslup geliştirir. Gerek kısıtlamalar getirerek, gerek arkadaş gibi oturup konuşarak gerekse aşırı koruyucu tedbirler alarak ergenlerimizi hayata hazırlamaya çalışmaktadırlar. Ve ben senin yaşındayken diye başlayan cümlelerin ardı arkası gelmez. Bu noktada velilerime özellikle söylediğim şey ''Tecrube aktarılmaz sadece anlatılır'' Peki ne yapılmalı ? Sabır isteyen ama başarıyla sonuçlandığını gördüğümüz çok örneğimiz oldu. Neler mi bunlar?
     Anne babaların görevi çok ev, iş, hayat şartları hele bir de  kardeşler evet bazı noktalarda haksız sayılmazlar. Ama zaman ayrılması gereken bir ergenimiz var, birlikte vakit geçirilmesi gereken, her zaman yanında olacağınızı hissetirmeniz gereken.
    Çocukluktan yetişkinliğe geçilen bu karmaşık dönemde her ne kadar yetişkinlere göre basit olsa da sorunlarını paylaşması için yakınlık gösterip,ortam hazırlayın ve daha da önemlisi ergene saygı gösterin ki o da size saygı göstersin. ''Sen daha çocuksun sus krışma ''gibi cümlelerle onun içe dönük olmasına sebep olmayın
    Ergenlik dönemini sadece fiziksel değişim olarak değil aynı zamanda duygusal değişimin olduğu bir dönem olarak düşünüp empati kurun.
    Her zaman yanlışlarını değil doğru yaptıklarını da farkettiğinizi belirtin. Kısacası bardağın dolu tarafını da gösterin.
  Öğrencilerimden gelen en çok şikayet BAŞKALARI İLE KARŞILAŞTIRMAYIN. Bu noktayı inanın ki anlamıyorum. Ablan-abin bak okudu ..... ünv. kazandı. Sen de..... diye başlayan cümleler ve bu cümlelere maruz kalan ergenlerdeki yaralar.  Sadece anne babaya karşı değil karşılaştırılan kişiye karşı da düşmanlık böyle cümlelerle başlıyor. ''Bir elin beş parmağı birbirine benzemez'' sözü böyle bir durum karşısında çok anlamlı.
   Her ne kadar yaşları küçük olsa da ergenlerin düşüncelerini dinleyin, fikirlerini sorun. Onlara bir birey olduklarını hissettirin.
   Çocukların ilk örnek aldıkları kişiler ebeveynleridir. Eğer yapmasını istemediğiniz bir davranışları varsa onlara iyi örnek olmanız gerekmektedir.
   Her insanın yanlış yapabileceğini düşünüp hata yapan ergeni başkalarının hele de arkadaşlarının yanında rencide etmeyin. Öfkeliyseniz öfkenizi kontrol edip yalnız kalabileceğiniz bir ortamda konuşun.
   Ergenlik döneminde olan çocuklarınıza lakap takmayın hakaret etmeyin. Bu gibi sorun yaşayan bir çok gençte özgüven eksikliğinin ortaya çıktığını unutmayın.




    Devamlı öğütler vererek bunaltmayın. Çünkü belli bir noktadan sonra sizi sadece dinliyormuş gibi görünen bir ergen modeli karşımıza çıktığını belirtmem gerekiyor.
   Gençlerin kendi ayakları üzerinde duran, sorumluluklarını bilen, özgüveni yüksek ve mutlu bireyler olabilmeleri önce anne babalarıyla olan iletişimlerine bağlı. Bu zorlu yolda en büyük görev onlara düşmektedir. Unutmayın yetişkinlerle ergenler arasında dengeli bir ilişki kurmak onların hayata daha güvenilir adımlarla başlamasını sağlamaktadır.



2 Ağustos 2016 Salı

GÖKÇEADA :)

        Türkiye içinde bir çok yer gezdim ama bu gezilerimi sadece fotoğraflarla değil blog yazılarımla da anlatmak istedim. İkinci blogum Gökçeada gezimiz oldu. Geçen yılki Bozcaada feribot bekleme rekorumuzu kıramasak da Gelibolu feribot iskelesinde  3,5 saatlik  sıra bekledikte sonra feribota kendimizi atabildik. 1 saati geçen bir yolculuktan sonra Gökçeadaya geldik. Bu seferki gezimizde çadır kampı düşündük. ve önceden belirlediğimiz Yıldızkoy Çadır Kamp yerine akşamüstü ulaştık. Çadırımızı kurup içine yerleştikten sonra denize girelim dedik. Ancak açık deniz olmasından ve bulunduğumuz yerin kayalık olmasından dolayı deniz çokkkk dalgalıydı. Güzel olan yanı ise kalabalık olmamasıydı.

        Akşam üstü güneş batmadan etrafı keşfe çıktık. Bu arada kamp yerimizde rocker tipli kişilerin olması da bizi buraya getirmişti. Kimse kimseye karışmıyor. Gece geç saatlere kadar mini bar gibi bi yerde müziğin devam etmesi çocuklu aileler için olmasa da (ki çocuklu gelenler de vardı) çiftler ve hayvanlardan korkmayanlar için uygun bir ortam. Elemanların çoğunun köpeklerinin olması, köpeklerin çadırların arasında dolaşmaları, yemek saatlerinde sahiplerinin peşinde masaların sandalyelerin arasında dolaşmaları eğlenceli bir ortamdı. Nerde kalmıştık etrafı keşfedelim dedik. Denizde biraz serinledikten sonra kamp hayatını bilenlerin ve lükse çok önem vermeyenlerin anlayışla karşıladığı duş yerlerinde duşumuzu aldık.
      Kamp alanının biraz ilerisinde tepeden sonra sahile inen bir yol keşfettik ve Gökçeadanın rum müziklerinin yankılandığı Kaleköy'e indik. Gün batımının her renginin denizle dans ettiği bu sahile bayıldık.

20 Temmuz 2016 Çarşamba

ÇANAKELE GEZİMİZ


Eskiden bayramlar benim için turlar, gezilecek yeni yerler yani tatil demekti. Evlendikten sonra bir bayramımız akraba ziyareti ile geçti. Allahtan eşimde en az benim kadar gezmeyi seviyor J. Bu bayram da hazır aileler ziyaretimize yeni gelip gitmişlerken memleketlere gitmeyelim bi plan yapalım dedik. Ve benim özellikle en çok istediğim yerlerden biri olan Çanakkale’ye gitmeye karar verdik. Gezimizin planı Çanakkale de bir gün şehitlik turu yapıp sonrasında Gökçeada’ya geçmekti. Ve bu planı bayrama üç gün kala yaptık. Otele, pansiyon bulabilme ihtimalimiz yok derken şansımıza onları da ayarladık.







İstanbul’dan gök gürültülü  yağmurlu bir bayram sabahı çıktık yola. BOĞAZ Köprüsünden geçerken İstanbul’un sessizliği, trafiğin azlığı şaşırtıcı olduğu gibi bir o kadar da güzeldi. Yolda eşime co plotluğun yanı sıra  mp3ten ayarladığım müziklerle de djlik yaparak yolumuza devam ettik.  Yolun uzunluğundan ziyada yeni yerler görmenin heyecanı ile o güzel sesimle şarkılara eşlik edip şoförümün uyanık kalmasını sağladımJ. Tabii hem şarkı söyle, hem co plotluk yap malumunuz acıktım. Yoldaki tabelalardan uçaklı resmi olan tabela dikkatimizi çekti. Sonrasında hemen forsuquardan küçük bir araştırma ile bu uçaklı yerin köftesinin meşhur olduğu yorumlarından hemen ağzımızın suları akmaya başladı ve kmleri saymaya başladık. Yurdanurlar Köfte ama bizim için adından ziyade o arka bahçesindeki koca uçağın oraya nasıl geldiği önemliydi. Tabii bunu aç karnına düşünmeyelim dedik. Ve o muhteşem köftelerinden afiyetle yedik. Yanına bakır bardaklarda ikram edilen yayık ayranından içmeden olmaz. Yemekten sonra restoranın arka bahçesindeki  uçağı incelemeye çıktık. Kocaman bir kargo uçağı ve adamlar bu uçağı karadan getirmişler. Bu anı ölümsüzleştirip yolumuza devam ettik.