2 Ağustos 2016 Salı

GÖKÇEADA :)

        Türkiye içinde bir çok yer gezdim ama bu gezilerimi sadece fotoğraflarla değil blog yazılarımla da anlatmak istedim. İkinci blogum Gökçeada gezimiz oldu. Geçen yılki Bozcaada feribot bekleme rekorumuzu kıramasak da Gelibolu feribot iskelesinde  3,5 saatlik  sıra bekledikte sonra feribota kendimizi atabildik. 1 saati geçen bir yolculuktan sonra Gökçeadaya geldik. Bu seferki gezimizde çadır kampı düşündük. ve önceden belirlediğimiz Yıldızkoy Çadır Kamp yerine akşamüstü ulaştık. Çadırımızı kurup içine yerleştikten sonra denize girelim dedik. Ancak açık deniz olmasından ve bulunduğumuz yerin kayalık olmasından dolayı deniz çokkkk dalgalıydı. Güzel olan yanı ise kalabalık olmamasıydı.

        Akşam üstü güneş batmadan etrafı keşfe çıktık. Bu arada kamp yerimizde rocker tipli kişilerin olması da bizi buraya getirmişti. Kimse kimseye karışmıyor. Gece geç saatlere kadar mini bar gibi bi yerde müziğin devam etmesi çocuklu aileler için olmasa da (ki çocuklu gelenler de vardı) çiftler ve hayvanlardan korkmayanlar için uygun bir ortam. Elemanların çoğunun köpeklerinin olması, köpeklerin çadırların arasında dolaşmaları, yemek saatlerinde sahiplerinin peşinde masaların sandalyelerin arasında dolaşmaları eğlenceli bir ortamdı. Nerde kalmıştık etrafı keşfedelim dedik. Denizde biraz serinledikten sonra kamp hayatını bilenlerin ve lükse çok önem vermeyenlerin anlayışla karşıladığı duş yerlerinde duşumuzu aldık.
      Kamp alanının biraz ilerisinde tepeden sonra sahile inen bir yol keşfettik ve Gökçeadanın rum müziklerinin yankılandığı Kaleköy'e indik. Gün batımının her renginin denizle dans ettiği bu sahile bayıldık.